MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin başlattığı sürece dair pek çok bilinmez yerini korurken Türkiye kamuoyu, değerlendirmelerini tarafların sınırlı açıklamalarıyla yapıyor. Bu süreçte tepkisi, beklentisi en çok merak edilen toplumsal kesimlerden biri de Kürt seçmen.
Kürt Çalışmaları Merkezi, yeni sürece dair tartışmalar başladığından bu yana Kürt seçmenlerin katılımıyla birden fazla araştırma yaptı. Kürt Çalışmaları Merkezi Direktörü Reha Ruhavioğlu, Kürtlerin Kürt sorununun çözümüne dair destek potansiyelinin yüksek olduğunu ancak sürece olan inancın sürekli çelişkiler duvarına çarptığını söyledi.
Muhalif kamuoyunun sürece ve Kürt toplumunun tutumuna dair eleştiri ve kaygılarını da değerlendiren Ruhavioğlu, “Kürtler kendi kararlarında tuzağa düşmeyecek bir politik bilince sahipler” dedi.
Ruhavioğlu “Burada muhalefetin Kürtlere, ‘Tayyip Erdoğan’a hayır deyin, bekleyin’ deme lüksü yok. Kimsenin böyle bir hakkı olduğunu düşünmüyorum” diye konuştu.
Reha Ruhavioğlu “Türklerle Kürtlerin çıkarlarının 100 yıl sonra tekrar ortaklaşabileceği bir eşikte olduğumuzu düşünüyorum. Bu açıdan göstergeler olumlu” değerlendirmesinde bulundu.
KÜRTLERİN HERHANGİ BİR SÜRECE DESTEĞİ 3’TE 2’NİN ALTINA DÜŞMÜYOR
Kürt toplumunda Kürt meselesini çözmekle ilgili herhangi bir sürece desteğin 3’te 2’nin altına düşmediğini söyleyen Ruhavioğlu, “Sadece devam eden süreç için konuşmuyorum. ‘Kürt meselesini çözecek bir şey olursa…’ diye başlayan sorulara verilen destek cevapları 3’te 2’den başlıyor, alt başlıklarda yüzde 85’lere kadar çıkıyor” dedi.
KÜRTLER KATEGORİK OLARAK SİLAHSIZ ÇÖZÜMÜN DESTEKÇİSİ
Kürt toplumunun kategorik olarak Kürt meselesinde silahsız bir çözümün destekçisi olduğunu ifade eden Ruhavioğlu, “2015’ten bu yana silahların Türkiye sathında anlamını kaybettiği ve alanın sivil siyasete terk edilmesi gerektiği ile ilgili güçlü bir kanaat var. Böyle düşünenler de 3’te 2 civarında. Geriye kalan 3’te 1 de ‘Silahlı mücadele olsun’ demiyor. ‘Silah bırakılırsa ne olacak? Sivil siyasete de alan açılmıyor’ gibi kaygıları var” diye konuştu.
BAHÇELİ’NİN BAŞLATTIĞI SÜRECE DESTEK 3’TE 1, ŞERHLİ DESTEK 3’TE 1
Bahçeli’nin başlattığı sürece Kürt toplumunun desteğinin ne oranda olduğunu sorduğumuz Ruhavioğlu, “Mevcut süreci somut olarak sorduğumuzda normalde 3’te 2 olan desteğin düştüğünü görüyoruz. Bugün Bahçeli’nin başlattığı sürece Kürt kamuoyunun desteği yaklaşık 3’te 1. 3’te 1 de şerhli destekçiler var” dedi.
İNSANLARIN SÜRECE İNANCI ÇELİŞKİLER DUVARINA ÇARPIYOR
Normalde 3’te 2 olan çözüm sürecine desteğin bugünkü süreç için 3’te 1’e düşmesinin sebeplerinden birinin sürecin çok karmaşık ilerlemesi olduğunu ifade eden Ruhavioğlu, “İnsanlar ‘Destekleyelim de bir yandan kayyım atanıyor’ diyorlar. Yani aslında insanların sürece inançları hükümetin politikaları sebebiyle sürekli çelişkiler duvarına çarpıyor. Böyle şeyler olunca da bu süreç toplumdan çok güçlü bir destek almıyor” ifadelerini kullandı.
SÜRECİ DESTEKLEME POTANSİYELİ YÜKSEK AMA DESTEK DÜŞÜK
Ruhavioğlu, şöyle devam etti: “Dolayısıyla bugünkü sürece desteğin potansiyeli yüksek ama destek henüz düşük. O destek tam toparlanacak oluyor kayyım atanıyor. Üzerinden bir süre geçiyor, silahsızlanma ile ilgili önemli bir gündem oluyor. Gene tam sürece destek yükselecekken başka bir kayyım ataması oluyor.”
AKTÖRLER SÜRECİN İYİYE GİTTİĞİNİ SÖYLÜYOR AMA SÜREÇ YOK
Sürece desteğin beklenen oranda yükselmemesinin sebeplerinden birinin de tarafların ‘ketumluğu’ olduğunu kaydeden Ruhavioğlu, “Hem Kürt tarafı hem hükümet ketum davranıyor. Sürecin iyiye gittiğini söylüyorlar ama süreç yok” dedi.
KÜRT TOPLUMU KENDİ AKTÖRLERİNE GÜVENDİĞİ İÇİN SÜRECİN İYİYE GİDEBİLECEĞİNE İNANIYOR
Kürt toplumunun sürece dair inancının sebeplerinden birinin siyasi aktörlerine duydukları güven olduğunu belirten Ruhavioğlu, “Bu bir terörsüz Türkiye girişimidir. Dolayısıyla silahlarını bırakacaklar, teslim olacaklar’ diyor hükümet. Kürtler de bunu duyduklarında ‘İşler Kürtlerin zihnindeki gibi gitmiyor mu acaba?’ diye soruyor. Ama dönüp Kürt aktörlerle konuştuklarında Kürt aktörler de işlerin iyi gittiğini söylüyor. DEM Parti’den yapılan açıklamalar, Öcalan’dan gelen mesajlar, Rojava’dan gelen mesajlar hep ‘süreç iyi gidiyor, hep birlikte özgürleşeceğiz’ yönünde oluyor. Kürt toplumu kendi aktörlerine güvendiği için sürecin iyiye gidebileceğine inanıyor” diye konuştu.
İŞ TOPLUMLA KONUŞMA AŞAMASINA GELMEDİ
Sürece dair merak, ilgi ve kaygının yüksek, heyecanın ise az olduğunu belirten Ruhavioğlu, “2013-2015 süreci ile karşılaştırdığımızda o dönem toplumsal destek, toplumsal heyecan daha yüksekti. Ama hükümet şu anda toplumsal desteğe ihtiyaç duymuyor gibi. İş toplumla konuşma aşamasına henüz gelmedi. İç siyaset otoriter politikalarla ilerletilirken bu süreç ise daha çok Rojava bağlantılı müzakereyi ve uzlaşmayı merkeze alıyor” dedi.
TUTARSIZLIK VE KARMAŞIK SİYASET SÜRECE TOPLUMSAL DESTEĞİN BÜYÜMESİNİN ÖNÜNDE ENGEL
Türk kamuoyunun da Kürt kamuoyunun da tüm bu gelişmeleri anlamlı bir bütünün parçaları haline getirmekte zorlanabileceğini kaydeden Ruhavioğlu, “Örneğin Kürtler sabah uyanıyor, bakıyor Siirt’e kayyım atanmış. ‘Demek ki bunların derdi barış değil’ diyor doğal olarak. Bu tutarsızlık, bu karmaşık siyaset sürecin önündeki toplumsal desteğin büyümesinin önünde bir engele dönüşüyor” dedi.
KÜRTLER NE İSTİYOR?
Kürt toplumunun kaygılarını ve kafa karışıklığını gidermek için kutuplaştırıcı ve ayrımcı dilden vazgeçilmesi gerektiğini ifade eden Ruhavioğlu, Kürtlerin sürece dair beklentilerini de şöyle sıraladı:
“Kürtlerin ikinci sınıf vatandaş olduğu, ayrımcılığa uğradığı siyasi atmosferin sona ermesini istiyorlar. Kürtçenin de Türkçe kadar değer gördüğü olumlu bir siyasi söylem çerçevesi görmek istiyorlar. ‘Dilimiz kaybolmasın, eğitimde ve kamu hizmetlerinde kullanmak istiyoruz’ diyorlar kabaca. Ayrıca siyasete katılımın önündeki engellerin kaldırılmasını istiyorlar. Sürekli kayyım atandığında devlet eliyle yapısal bir ayrımcılığa maruz kaldıklarını ve siyasete katılma haklarının ellerinden alındığını düşünüyorlar. Yani somut iki talep ana dili meselesi ve kayyım uygulamalarının sonlanması.”
KÜRT KİMLİĞİNİN EŞİT OLDUĞUNU HİSSETMEK İSTİYORLAR
“Örneğin Demirtaş gibi birisinin hapiste olduğu bir durumda siz sürece toplumsal desteği yükseltemezsiniz. Demirtaş gibi insanların özgürce siyaset yapabilmesi, hapiste keyfi tutulmamaları, yani yine siyaset yapmanın güvencesinin sağlanması beklentileri var. Bir de Türkiye’nin gerçek bir parçası olduklarına dair ‘kimliğin tanınması’ gibi bir beklenti var. Kürt kimliğinin de Türkiye’de eşit bir kimlik olduğunu hissetmek istiyorlar. Bunu uzmanlar Anayasa’nın 66’ncı maddesinin değiştirilmesi gibi yorumluyorlar. Ayrımcılığa uğradıklarına dair, devlet nezdinde Kürtlerle Türklerin eşit olmadığına dair de güçlü kanaatler var. Bunların giderilmesini ve eşitliğin tesis edilmesini istiyorlar. Bölgesel eşitsizliğin giderilmesi ve Kürtlerin de ülkenin diğer bölgelerindeki ekonomik üretimden faydalanmalarını bekliyorlar. Örneğin petrolün Batman’dan çıkartılıp Türkiye’nin batısında işlenmesi orada bir petrol sektörü yaratıyor ama Batman’da işsizlik Türkiye ortalamasının iki katında.”
KÜRTLERİN TALEPLERİNİN GERÇEKLEŞMESİ ÇOK ZOR DEĞİL
Kürtlerin taleplerinin gerçekleşmesi zor talepler olmadığını ifade eden Ruhavioğlu, “Türk toplumuna Kürtlerin bazı taleplerini sorduğumuzda, öz yönetim, federasyon gibi daha teritoryal statü ile ilgili olan talepler bir bariyerle karşılaşıyor. Ama mesela ana dili meselesini gündem ettiğimizde, ‘Kürt çocukları okulda nasıl eğitim görsün? Bu talepleri makul’ diyebiliyorlar. ‘Kürtçe resmi dil olsun’ demiyor ama Kürtçenin okullarda kullanılmasını Türk toplumunun yarıya yakını çeşitli düzeylerde destekliyor” dedi.
KÜRTLER TUZAĞA DÜŞMEYECEK POLİTİK BİLİNCE SAHİP
Kamuoyunun bir kısmında ve kendini ‘muhalif’ olarak tanımlayan medyada bu sürece dair sıklıkla ‘Kürtler bizi sattı’, ‘Kürtler kandırılıyor’ gibi yorumlar yapılmasını değerlendiren Ruhavioğlu, “Bugün muhalif kamuoyu iki şeyi söylüyor: ‘Eyvah Tayyip Erdoğan Kürtleri tekrar kandırıyor’, ’Eyvah Kürtler tekrar bizi satacak’. Kürt dediğimiz demografinin tek bir yapı olmadığını bir kenara bırakalım; ekranlarda bu yorumları yapan, gazetelerde yazanlar için söylüyorum; Kürtler Tayyip Erdoğan’ın karşısında durmak için muhalefetten çok daha fazla sebebe sahipler. Ayrıca kendi kararlarında tuzağa düşmeyecek bir politik bilince sahipler” ifadelerini kullandı.
MUHATAP TERCİH ETME LÜKSÜ YOK
Müzakere süreçlerinde muhatap tercih etme lüksü olmadığını kaydeden Rehavioğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Burada mesele şu; Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanıysa ve siz Tayyip Erdoğan’la bir müzakere masasındaysanız muhatabınızı değiştirme lüksünüz yok. Tayyip Erdoğan’ın Öcalan dışında başka biriyle bu görüşmeleri yürütme şansı var mı? Mesela Zekeriya Yapıcıoğlu’yla bir toplumsal meşruiyeti, siyasi meşruiyeti olur mu? Olmaz. Dolayısıyla Tayyip Erdoğan nasıl muhatap seçme özgürlüğüne sahip değilse, Kürtler de muhatap tercih etme özgürlüğüne o kadar sahip değiller. ‘Bekleyebilirler. Sınır dışında silahlı operasyonlar, sınır içinde de siyasi operasyonlar, 10 yıl daha dayanalım. Muhalefet geldiğinde o zaman onlarla anlaşırız’ diyebilirdi. Bu da bir seçenek ama demiyorlar. Dememelerinin altında muhalefette de güçlü, Tayyip Erdoğan’ınkiyle rekabet edebilecek bir süreç fikri olmaması yatıyor.”
MUHALEFETİN KÜRTLERE ‘ERDOĞAN’A HAYIR DEYİN, BEKLEYİN’ DEME LÜKSÜ YOK
Hükümet CHP ve toplumsal muhalefete karşı otoriter bir süreç yürütmesinin muhalefetin bu sürece dair kaygılarını artırdığını ve bunun anlaşılır olduğunu belirten Ruhavioğlu şöyle devam etti:
“Burada muhalefetten beklenti şu olabilir; nasıl ki iktidar kendi kaderiyle Türk meselesinin kaderini birbirine bağlıyor ve muhalefet bunu eleştiriyorsa muhalefet bu ikisini birbirinden ayırt edebilecek bir strateji ortaya koyabilir. Yani sürece evet ama Tayyip Erdoğan’ın başkanlığına hayır gibi bir şeyi merkeze alarak güçlü bir siyaseti kurgulayabilir. ‘Bu süreci yürüsün ama iktidar değişimi zamanı geldiğinde Kürtlerin desteğini biz alalım’ gibi bir formülün çalışabileceğini, zor olduğunu ama imkansız olmadığını düşünüyorum. Burada muhalefetin Kürtlere, ‘Tayyip Erdoğan’a hayır deyin, bekleyin’ deme lüksü yok. Kimsenin böyle bir hakkı olduğunu düşünmüyorum.”
SİLAHSIZLANMA BİR EŞİK OLACAK
2013-2015 süreci ile karşılaştırdığında bu sürecin olumlu neticelenmesi için çok fazla sebep gördüğünü söyleyen Ruhavioğlu, şöyle konuştu:
“Bir kere silahsızlanmanın kendisi bir eşik olacak. Hem Türkiye açısından hem Kürtler açısından silahların bırakılmış olması çok büyük bir anlam ifade edecek. Türklerle Kürtlerin çıkarlarının 100 yıl sonra tekrar ortaklaşabileceği bir eşikte olduğumuzu düşünüyorum. Bu açıdan göstergeler olumlu. Ama elbette ki bu olumlu göstergeler kullanılabilirse. Yarın bir uzlaşmazlık olur, süreç tekrar çökerse bu hepimizin hayatının daha kötü olacağı anlamına da geliyor. Yani bir yandan Kürtlerle Türklerin birlikte kazanabileceği bir eşikteyiz, bir yandan bıçak sırtı bir yerdeyiz. Ben buna rağmen iyi gidebileceğini düşünüyorum. Henüz İmralı, Cumhur İttifakı ve Rojava hattında bir trafik var ve bu trafiğin esas konusu silahsızlanma. O sebeple de sivil aktörler henüz oynayabilecekleri rolü oynamıyorlar çünkü henüz sahne almış değiller. Silahsızlanma aşamasına gerçekten anlamlı bir şekilde gelirsek artık sürecin toplumsallaşmasına dair ihtiyacın kendini daha fazla göstereceğini ve belki de süreci toplumsallaştırabilecek aktörlerin ancak o zaman rollerini uygun oynayabileceklerini düşünüyorum.”
More Stories
Colani, Erdoğan’ı Şam’a davet etti, iş birliği mesajında Kurtuluş Savaşı’ndan örnek verdi: Türk kanıyla Suriyelinin kanı birbirine girdi
Türkiye Mısır’a yüzden fazla tarihi eser yolladı
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mısır Dışişleri Bakanı Abdulati’yi kabul etti