Geçen hafta bu köşede sahipsiz sokak hayvanları sorununu çözmek için üzerine çalışılan düzenlemeyi ve İngiltere’deki uygulamayı yazmıştım. Tartışma bu hafta da devam etti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘uyutma’ ifadesini kullanmaması, bunun yerine dikkatli bir dil kullanarak sorunun çözümünde “Sahiplenme olursa, bir sonraki aşamaya gerek kalmaz” demesi dikkat çekti.
Kimilerine göre bu açıklama bir geri adım atılacağının sinyaliydi, kimilerine göreyse bu konuda geri adım yok ve Erdoğan’ın sözleri sahiplenmeye teşvik mesajıydı. Ortaya çıkacak nihai metinde “uyutma” olup olmayacağını göreceğiz ama sürecin ekonomik maliyet boyutuyla da düşünülmesi gerektiği açık. Üstelik “uyutma” formülü çok daha büyük bir mali yük getiriyor. Bu hafta verilerle bunu ortaya koymaya çalışacağım.
Toplam sayı ne?
Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, başıboş sokak köpeklerinin sayısının 4 milyona yakın olduğunu söyledi. Tabii kesin veriye ulaşmayı zorlaştıran hem bu köpeklerin sürekli yavrulamaları hem de hareket halinde olmaları.
Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) tahminlerine göre, dünya çapında 200 milyondan fazla köpek sokaklarda başıboş dolaşıyor. Bir köpeğin bir yılda birkaç doğumla 24’e kadar yavru dünyaya getirdiği düşünüldüğünde, hesap giderek zorlaşıyor. DSÖ’ye göre 200 milyon sokak köpeğinin 70 milyonundan fazlası Hindistan’da. DSÖ, Türkiye’deki tahmini başıboş köpek sayısını “2 milyon civarında” diye veriyor.
Uyutmanın mali yükü
İstanbul Barosu Hayvan Hakları Merkezi eski başkanı Avukat Deniz Tavşancıl’ın verdiği bilgilere göre, bir köpeği uyutmanın maliyeti ortalama 3 bin TL. Kısırlaştırmanın bedeliyse, çip takılmasıyla birlikte ortalama 500 TL.
Avukat Tavşancıl, sorunun çözümü için tüm köpeklerin kısırlaştırılmasına gerek olmadığını, yüzde 70 ila 75’inin kısırlaştırmasıyla sorunun çözülebileceğini söylüyor. Bu hesaba göre, Bakan Yumaklı’nın verisini baz alırsak, 3 milyon köpeğin kısırlaştırılması gerekiyor, bunun maliyeti de yaklaşık 1.5 milyar TL. Uyutma seçeneği gündeme geldiğinde – eğer acı veren başka yöntemler kullanılmayacaksa- maliyet 9 katına çıkıyor. Ekonomik sorunlar da göz önüne alındığında bu yolun neden tercih edildiği sorusu cevapsız.
Eğer “Artış önlenemedi, köpek popülasyonunun önüne geçilemedi, ancak bu yolla çözebiliyoruz” deniliyorsa, bunun ülkeye maliyeti maddi olarak daha ağır.
Tabii, sadece kısırlaştırmayla sorun çözülmüyor. Belediyelerin daha çok barınak yapması, var olanların kapasitesini artırması gerekecek. Rehabilitasyon süreçleri de ayrı maliyet. Sıkıntı yaratan bir veri de şu: Türkiye’deki 1398 belediyenin yüzde 83’ünde hayvan barınağı yok!..
Veteriner hekim yeter mi?
Uyutma ihtimaline veterinerlerin çoğu karşı çıkıyor. Yasalaşması halinde bunu uygulamayacaklarını daha şimdiden söylüyorlar. Peki kısırlaştırma için Türkiye’nin yeterli veteriner hekimi var mı? Deniz Tavşancıl’a göre var. Türkiye’de Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı 10 bin civarında veteriner hekim çalışıyor. Sadece İstanbul’da iki bine yakın özel veteriner var. Özellerle birlikte sayı 30 binlere çıkıyor. Bir veteriner hekim günde ortalama 20-30 civarında kısırlaştırma işlemi yapıyor. Dolayısıyla topyekûn bir seferberlikle kamu-özel işbirliği ile Türkiye’nin bunu yapabilecek insan gücü var.
Son birkaç not ile bitirelim. Eğer sorunun gerçekten çözülmesi isteniyorsa, kısırlaştırma süreci boyunca mağazalarda hayvan satışının da yasaklanması gerekiyor. Zira bu mücadeleyi sürdürürken sokağa yeni hayvan bırakılmamalı. Ayrıca bu mücadelenin en önemli yönlerinden biri kısırlaştırma ve rehabilitasyon sürecinin kesintisiz yürütülmesi. Yani bu mesele ara vermeden, tek hamlede sonuçlandırılmalı.
Hayvan Hakları Dernekleri, bu sürecin ara vererek yürütülemeyeceğini, aksi halde doğumların önüne geçilemediği için sürecin başarıya ulaşamayacağına dikkat çekiyorlar. Özetle bu mesele topyekûn bir seferberlik, yerel-merkez ve halkla işbirliği ve kesintisiz bir mücadele şeklinde olmalı. Aksi halde biz bu konuyu konuşmaya devam edeceğiz.