Geçen hafta dünya şampiyonu bi pideci yazdım. Bu hafta yine bi pideci yazıyorum. Nedeni ise, bence bu pidecinin pideleri İstanbul’dan dünyaya açılacak! Çünkü bu pideler bana göre füzyon mutfağı ürünü olmuş…
Bugüne kadar tahinli, peynirli, kaşarlı, kavurmalı, pastırmalı, kuşbaşılı, patlıcanlı, mantarlı, ıspanaklı, Ege otlu ve daha sayamadığım bi sürü pide gördüm, denedim. Amaaa ançuezli, somon gravlaksı, enginarlı avokadolu, kokoreçli, rokforlu karidesli pide görmedim!
Geçen yıl yaptığımız televizyon programının farklı bir versiyonunu çekiyoruz bu yıl yeni sezona. Bu iş için İstanbul’da Kadıköy’de Brops adlı dünya mutfağı yemekleri yapan bi restorana gittik hafta başında. Programımızın editörü Engin Özer ve yönetmenim Ahmet Balaban dostum bulmuşlar mekanı. Benimle paylaştıkları andan itibaren hem büyük bi merak içindeydim hem de biraz gelenekçi olmamdan dolayı inançsızdım bahsini ettiğim pidelere. Zor iş bu televizyonculuk işleri. Sabahın ilk ışıklarıyla İstanbul Kadıköy sahilinde anonslarımızı çektikten sonra saat 10.30 gibi vardık restorana. Mekan sadece pide yapmıyor.
Dünya mutfağı yemekler de yapıyor. Mönü olarak zengin bi yer. Kapıdan girer girmez kocaman, estetik, mekanın dekorasyonuna uygun bir fırın karşılıyor sizi. Açıkçası böyle bi yerde pide yapılıyor düşüncesi beni mutlu ediyor. Çünkü ben istiyorum ki, tıpkı İtalyanların pizzası gibi bizim pide ve lahmacunumuz da şık, nezih mekanlarda, tiril tiril giyimli insanların da yemeği olsun.
Nedense pide ve lahmacunun bu anlamda hakettiği değeri göremediğini düşünürüm. Kapıda bizi Ayşenur Karslı Güldaş hanımefendi karşılıyor. Şıklığı ve güleryüzüyle “güzel bir çekim olacak” havasını hemen alıyoruz. Dediğim gibi televizyonculuk gerçekten zor iş. Hemen işe girişiyoruz. Mola anlarında konuşabiliyoruz Ayşegül hanımla. Diğer zamanlarda yönetmenimiz Ahmet’in gözü hep bende. Yok öyle yap, burda dur, onu söyle, bundan bahset… bi rahat yok anlayacağınız. (Hakkını teslim edeyim, yönetmenlik çok daha zor.) Aslında yatırımcı olarak girmiş restoran işine Ayşegül hanım. Ancak sonra bi vesile ile restoranı almış ve kendisi işletiyor şimdi. Önce biraz bocalamış ama yanına dostlarını alınca ortaya şahane şeyler çıkmış. Önce arkadaşı Selin Sahakoğlu’ndan fikir alarak bişeyler yapmaya çalışmış. Sonra birlikte çalışmaya başlamışlar. Hemen ardından Samsun Bafralı Kemal Kuru usta katılmış aralarına.
Ayşenur hanım diyor ki; hep sıradışı, farklı şeyler yapmayı sevdim. Burada da farklı ürünler yapmak istedim. Selin, ben be Kemal usta kafa kafaya verip çıkardık bu ürünleri. Böyle iddialı pideyi Türkiye’de başka yerde yiyemezsiniz. Yermiyiz, yiyemezmiyiz bilmem ama pideler yapılırken içimden geçen şuydu; yahu bunların her birinin alt sosu aynı, galiba pide şeklinde pizza yiyeceğiz! Ama öyle olmadı! Ayrıntısını burada anlatmaya sayfa yetmez. İlk tattığım pide ançuezliydi. Sonra somon gravlaxlı ve sonra da rokforlu, karidesli.
Aman Allahım! Lezzeti, pide hamurunun gevrekliği, ançuezin (tuzlanmış hamsi), karidesin, somonun pidenin altındaki sosla uyumu enfesti. Sonra kokoreçli, avokado, enginarlı pideler geldi. Her biri kendi çapında dünya şampiyonluğunu hakeden lezzetlerdi bence. Benim pideye olan gelenekçi bakışımı değiştirdi burası. Yazdıklarım size abartılı gelebilir. Bence gidin, deneyin sonra konuşalım. Sevgili Ayşenur hanım, sevgili Selin hanım, Kemal usta aklımıza, ellerinize sağlık. Bu pide İstanbul’dan dünyaya açılır…